Her şey 11 sene önce Lawrance ile tanışmamla başladı. Güney Afrika’ya yapacağım bir gezi öncesi fotoğraf ve doğa tutkunu olduğumu bilen bir arkadaşım “mutlaka safari yapmalısın, tam senlik” dediğinde bu tavsiyenin hayatımı değiştireceğini bilmiyordum. Tavsiyesine uyarak bir safari kampı ile iletişime geçip seyahatimi ayarladım.
9.5 saatlik Johannesburg uçuşunun
ardından gümrükten geçip dışarı çıktığımda üzerinde ismim yazan tabelaya
yöneldim ve kısa bir sohbetin ardından kampa yapacağım uçuşun kalkacağı
terminale götürüldüm. Yarım saatlik bekleyişin ardından 10 kişilik pervaneli
uçakla bir saat mesafedeki safari kampına uçtum. Piste iniş için
alçalmaya başladığımızda yorgunluktan gözlerim kapanmak üzereydi. Pencereden
gördüklerimi önce rüya zannettim ama pilotun anonsuyla pistten kaçarcasına
uzaklaşan gergedan ailesinin gerçek olduğunu anladım. Sert bir inişin ardından
her yeri açık bir jip ile az önce uçağımızdan kaçan gergedanların yanından
geçerek konaklayacağım kampa vardım.
Pistteki gergedanlar // Burak Doğansoysal (c) Sony DSC-H1 |
Kapıda beni 1.90 boylarında, kum
rengi şort, kum rengi kısa kollu gömlek ve kum rengi postallar giymiş oldukça
iri bir görevli karşıladı ve elini uzattı: “Merhaba,
ben Lawrance. Burada kaldığın süre boyunca rehberliğini yapacağım.”
Rehberim Lawrance ve iz sürücü Joseph // Burak Doğansoysal (c) Sony DSC-H1 |
Odama yerleşip üzerimi çabucak değiştirdikten
sonra sabırsızca jipteki yerimi aldım. Gidebiliriz, hazırım dediğimde
beklememiz gerektiği, bu ilk safaride 6 kişilik bir gruba eşlik edeceğim, takip
eden günlerde tek başıma olacağım bilgisi verildi. Kısa süre içerisinde yaş
ortalaması 75 olan İsviçreli ekip arkadaşlarım koltuklarına oturdular ve
jipimiz hareket etti. Fotoğraf makinemin ayarlarını kontrol ederken Lawrance “özellikle görmek istediğiniz bir şey var mı?”
diye sorduğunda gafil avlandım; ben henüz cevap veremeden arkadaki 6 kişi bir
ağızdan “Kuşlar!” diye bağırınca şaşkınlık ve hayal kırıklığı içerisinde
Lawrance’a baktım. Bana dönüp bembeyaz dişlerini gösterecek şekilde sırıtarak
fısıldadı: “Kuşlara gidiyoruz…”
Lawrance ve yolumuza çıkan bir leopar kaplumbağası // Burak Doğansoysal (c) Sony DSC-H1 |
Martı, karga ve serçe görmek için
niye Afrika’ya geldiklerini anlamadığım bir grup insanla beraber arazide
ilerlerken Lawrance aracı durdurdu ve yanında duran tuğla kalınlığındaki kitabı
eline aldı. Sayfaları hızlı hızlı çevirerek aradığını buldu ve “Öten kuşu duyuyor musun? Bu bir leylak göğüslü
gökkuzgun...” dedikten sonra aracı çalıştırıp yola koyuldu. Kitapta çizimi
olan kuşun güzelliğine ilk bakışta inanamadım; hayatımda hiç bu kadar güzel
bir kuş görmemiştim. Ben henüz kitaptan başımı kaldıramamıştım ki rehberimiz
aracı tekrar durdurdu: “Onu bulduk, alt
dallara bakın.”
Leylak göğüslü gökkuzgun // Burak Doğansoysal (c) Canon 5d MkII + Canon 500mm f4.0 IS |
Çizimine dahi hayran olduğum kuş
tam karşımdaydı; rüzgarda oynayan dalda sabit kalma çabası, rengarenk tüylerin
rüzgar ile ahenkli hareketi… Bu güzelliği ağzım açık izlerken kuş uçarak üst
dallara kondu ve ben bir kare bile fotoğraf çek(e)mediğimi fark ettim.
Günün ilerleyen saatlerinde hep
benzer sahneler yaşandı; Lawrance bir ses duydu, sese ait kuşun kitaptaki
yerini eliyle koymuş gibi buldu, biz henüz kitabı incelerken kuşu bulup bize
anlatmaya başladı. Leoparı, aslanı unutmuş, Afrika’da ağzım açık kuş safarisi
yapıyordum. Hayranlık duymamak elde değildi; Lawrance bu kadar kuşu nasıl
ezbere biliyordu, bu kadar çok çeşitli ve hepsi birbirinden güzel kuşu nasıl
buluyor ve bize gösteriyordu ve en önemlisi ben bugüne kadar kuşların nasıl
farkına varmamıştım?
Beyaz gergedan // Burak Doğansoysal (c) Canon 5d MkII + Canon 70-200mm f2.8 IS |
O seyahatte bolca leopar, aslan,
antilop, fil, bufalo gördüm. Üzerime doğru yürüyen ilk aslan, 3 metre
mesafedeki ufak tümsekte göz seviyemde oturan leopar, yaya olarak takip ederken
aniden dönerek üzerimize koşan gergedan tarif edemeyeceğim kadar çok heyecan
vericiydi. Ama ilk defa görmüş olmama rağmen onların tamamını tanıyordum ve
varlıklarından haberdardım. Kuşlar ise benim için yepyeni bir dünyaydı.
Aslan // Burak Doğansoysal (c) Canon 5d MkII + Canon 100-400mm f4.0-5.6 IS |
Bana sürekli sorulan bir
sorudur “bu işe nasıl başladınız?” Ben de her seferinde bıkmadan anlatırım: “Her şey
Lawrance ile tanışmamla başladı..."
Leopar // Burak Doğansoysal (c) Canon 5d MkII + Canon 100-400mm f4.0-5.6 IS |
Lawrence ve iz sürücü Josehp'in fotoğrafında yüzler çok koyu çıkmış...:) Şaka bir yana masal gibi bir yazı. Çok da keyifli. Ben böyle bir şey yapacak olsam, "herşey Burak Doğansoysal'ın bir sunumunda Ngorongoro demesiyle başladı" derdim...:) Eline sağlık... Sevgiler Ahmet Yay
YanıtlaSilKuşlarla ilgili başlangıcını ben de ilk kez duyuyorum.Lawrence bilse nerelere getirdi o ilk safari seni:) Her zamanki gibi keyifle okudum kuzenim.Eline sağlık.
YanıtlaSil